DUYGULARA AYNA TUTMAK
Lunaparktaki, görüntünüzü çarpıtan, acayip şekilli aynalara hiç baktınız mı? Bu size ne hissettirdi? Gerçekte aynadaki görüntüye benzemediğinizi ve bunun hatalı bir yansıma olduğunu bildiğiniz için güldünüz.
Fakat ayna yalnızca sizin görüntünüzü yansıtsaydı ondan kuşkulanmak aklınıza bile gelmeyecekti ve aynadaki komik görüntünün size ait olduğuna inanacaktınız. Çocukların da, ebeveynlerinin onlara yansıttığı kendi imajlarından kuşkulanmak için hiçbir nedenleri yoktur. Çocuklar, genellikle ebeveynlerinin aptal, tembel, sakar, düşüncesiz, bencil, sorumsuz, ya da sevimsiz gibi olumsuz değerlendirmelerini bile kabul ederler. Çocuklara "Sen asla doğru bir şey yapmazsın" ya da "Çok sakarsın" denmesi, onların kendilerini iyi, yetenekli ya da zarif hissetmelerini sağlamaz . Çocukları tembel, aptal ve mızıkçı diye etiketlemek onları zeki, çalışkan ve dürüst insanlara dönüştürmek için motive etmez.
Ebeveynin olumsuz yansıtması, çocuğun kendi gözündeki imgesini kolayca çarptırır.
Çocuklar, ayna karşısındaki imajlarına bakarak fiziksel benzerliklerini öğrenirler. Duygusal benzerlikleri de, onlara yansıtılan duyguları dinleyerek öğrenirler. Bir aynanın işlevi herhangi bir kusur ya da iltifat eklemeksizin, bir imajı olduğu gibi yansıtmaktır. Bir aynanın bize "Gözlerin kanlanmış ve yüzün şişmiş. Her yerin pislik içinde. Kendin için bir şey yapsan iyi edersin" demesini istemeyiz. Bir aynadan vaaz değil bir görüntü isteriz. Aynı şekilde duygusal aynanın da işlevi duyguları çarpıtmaksızın olduğu gibi yansıtmaktır.
"Çok öfkeli görünüyorsun."
"Ondan nefret ediyor gibisin."
" Bu durumdan bıkmışa benziyorsun."
Bu tür duygulara sahip olan çocuklar için bu ifadeler çok faydalıdır.Bu ifadeler, çocuğun ne hissettiğini açıkça gösterir.
Yetişkin olarak bizlerde inciniriz, korkarız, öfkeleniriz, üzülürüz ve utanırız. Böyle duygular içindeyken, hiçbir şey bizi dinleyen ve anlayan biri kadar yardımcı olamaz. Yetişkinler için doğru olan, çocuklar içinde doğrudur. Etkili iletişim eleştirinin, azarlamanın ve öğütün yerine, insani anlayışı iyileştiriciliği koyar.
Çocuklarımızdan biri üzüldüğünde , korktuğunda ya da öfkelendiğinde kasten olmasa da hemen yargılayıp öğüt vermeye başlarız. Oysa ki bundan daha iyi b,r yöntem vardır. Çocuğu anlamak için zaman ayırdığımızda ve ona şefkat gösterdiğimizde, çok farklı bir mesaj iletmiş oluruz. "Benim için önemlisin. Duygularını anlamak istiyorum." Bu mesajı alan çocuk kendini anlaşılmış ve rahatlamış hissedecektir. Rahatlamış hisseden çocuk kendi için en iyi çözümleri bulacaktır.
Çocuklarımız güçlü duygular içindeyken, kimseyi dinlemezler. Öğüt, teselli ya da yapıcı eleştiri kabul etmezler. İçlerinden geçenleri, o anda ne hissettiklerini anlamamızı isterler. Üstelik başlarına gelen şeyi tam olarak anlatmaksızın, onları anlamamızı beklerler. Bu, duygularının yalnızca küçük bir kısmını belli ettikleri, geri kalanını tahmin etmek zorunda olduğumuz bir oyundur.
Örneğin bir çocuk bize "Arkadaşım ile küstük." dediğinde, daha fazla ayrıntı istememeliyiz. Ya da " Çok iyi anlaşıyordunuz ne oldu da tartıştınız? " dememeliyiz. Hatta "Üzüldüm." dememize de gerek yoktur. Çocuğun sıkıntısını, öfkesini, acısını anladığımızı göstermemiz gerekir.
Arkadaşım ile küstük diye okula gitmeyeceğim diyen bir çocuğa doğru yaklaşım şöyle olmalıdır; herhangi bir yorumdan ve sorudan kaçınarak anlayış ve empati çerçevesinde konuşarak onun öfkesini azaltmalıyız.
"Başına gelen şey çok can sıkıcı olmalı."
"Bu durum seni çok kızdırmış olmalı."
"O anda arkadaşına çok sinirlenmiş olmalısın."
"Bugün senin için kötü bir gündü."
Önce duygular ele alınmalı, sonra davranış düzeltilmelidir. Güçlü duygular zihinden çıkarılarak ortadan kalkmaz, dinleyici bu duyguları samimiyet ve anlayışla kabul ederse şiddeti azalır.
Yani kısaca çocuklarımızın davranışlarını yargılamadan onları anlamaya çalışmalı ve anladığımızı onlara hissettirmeliyiz. Çocuklarımızın duygusal gelişimlerine katkı sağlayabilmemiz dileğiyle... Mutlu günler dilerim.
Saygılarımla
Uzman Klinik Psikolog Ceren Şengel
Yorumlar
Yorum Gönder